Skip to content

Uncategorized

 


Ben – güzel Muskoka, ON, Kanada’da

İncil’in İyi Haberinin benim için nasıl anlamlı hale geldiğini paylaşmak istiyorum. Bunun, bu web sitesindeki makaleleri daha iyi anlamanıza yardımcı olacağını düşünüyorum.

(Temel bilgiler … Kanada’da yaşıyorum. Evliyim ve bir oğlum var. Toronto Üniversitesi, New Brunswick Üniversitesi ve Acadia Üniversitesi’nde okudum. Mühendislik alanında derecem ve profesyonel mühendislik deneyimim var. Büyük ölçüde bilgisayar yazılımı ve matematiksel modelleme)

Ayrıcalıklı Bir Gencin Huzursuzluğu

Üst- orta sınıf profesyonel bir ailede büyüdüm. Aslen İsveçliyiz ama ben gençken Kanada’ya göç ettik, fakat çocukluğum yurtdışında birkaç farklı ülkede; Cezayir, Almanya ve Kamerun’da geçti ve sonunda üniversite için Kanada’ya döndüm. Diğer herkes gibi ben de memnuniyetle, barış duygusuyla, anlam, amaçlarla ve diğer insanlarla, özellikle ailemle ve arkadaşlarımla iletişimde olarak dolu bir hayat yaşamak istedim (ve hala istiyorum).

Bu farklı toplumlarda yaşarken – hem çeşitli dinlerden hem de çok seküler olanlardan – ve hevesli bir okuyucu olduğum için, nihayetinde neyin “doğru” olduğu ve tam bir hayata kavuşmak için nelerin gerektiği konusunda farklı görüşlere maruz kaldım. Gözlemlediğim şey, benim (ve Batı’daki çoğu kişinin) eşi görülmemiş bir servete, teknolojiye ve bu hedeflere ulaşmak için seçme özgürlüğüne sahip olmasına rağmen, çok belirsiz durumlarda olmalarıydı. Aile ilişkilerinin önceki nesillere göre daha önemsiz ve geçici olduğunu fark ettim. Biraz daha fazlasını elde edebilirsek nihayetinde ‘o seviyeye’ varacağımızı duydum. Ama ne kadar fazlasını? Ve neyin daha fazlası? Para? Bilimsel bilgi? Teknoloji? Zevk? Statü?

Gençken bu sorular belirsiz bir huzursuzluğa yol açtı. Babam Cezayir’de gurbetçi bir danışmanlık mühendisi olduğu için, diğer zengin, ayrıcalıklı ve batı eğitimli gençlerle takıldım. Ama oradaki hayat bizi eğlendirecek sadece birkaç alternatifle oldukça basit görünüyordu. Bu yüzden arkadaşlarım ve ben anavatanımıza dönüp televizyonun, iyi yemeklerin, fırsatların, özgürlüklerin ve batı yaşamının kolaylığının tadını çıkarabileceğimiz günleri özledik. Çünkü böylece “tatmin” olacaktık. Fakat Kanada’yı veya Avrupa’yı ziyaret ettiğimde, kısa bir süre sonra huzursuzluk hissi geri geliyordu. Daha da kötüsü, bunu her zaman orada yaşayan insanlarda da fark ettim. Ellerinde ne varsa (ve çok şey vardı) her zaman daha fazlasına ihtiyaç duyuyorlardı.

Popüler bir kız arkadaşım olduğunda “onu” bulacağımı düşündüm. Ve bir süreliğine bu içimdeki boşluğu doldurmuş gibiydi, ama birkaç ay sonra huzursuzluk geri döndü. Okul bittiğinde “bulacağımı” düşündüm… o zaman ehliyet alıp araba kullanabilecektim ve arayışım sona erecekti. Artık yaşlandığım için insanların tatmin olmaları için bir bilet olarak emeklilikten bahsettiklerini duyuyorum. Öyle mi? Tüm hayatımızı birbiri ardına peşinden koşarak mı geçireceğiz, bir sonraki şeyin bizi gerçekten tatmin edeceğini düşünerek ve sonra… hayatımız sona erecek! Her şey boşunaymış gibi görünüyor!

Bu süre zarfında Batı’nın çoğunlukla laik ve hatta ateist olmasına rağmen Allah’a (Tanrı) inanmaya başladım. Bu dünyanın ve içindeki her şeyin tesadüfen ortaya çıkması çok inanılmaz görünüyordu. Ancak bu dini inanca rağmen, yukarıda anlattığım huzursuzluğumu, beni utançla dolduran şeyleri yaparak, söyleyerek veya düşünerek tatmin etmeye çalışırken içsel kargaşa yaşamaya devam ettim. Sanki başkalarının bilmediği gizli bir hayatım var gibiydi. Ama bu hayat kıskançlıkla (başkalarının sahip olduğunu istedim), sahtekarlıkla (bazen gerçeği gizliyordum), kavgayla (ailemdekilerle kolayca tartışmalara girebilirdim), cinsel ahlaksızlıkla (genellikle televizyonda izlediğim şeyler, çünkü bu internet olmadan önceydi veya okuduğum ya da zihnimde düşündüğüm şeylerdi) ve bencillikle doluydu. Hayatımın bu bölümünü pek çok kişi görmese de Allah’ın gördüğünü biliyordum ve bu beni tedirgin ediyordu. Aslında, birçok yönden O’nun varlığına inanmamak benim için daha uygun olurdu çünkü o zaman O’nun önündeki o suçluluk ve utanç duygusunu görmezden gelebilirdim. Zebur’da Davut’un sorduğu gibi, “Genç bir adam yolunu nasıl temiz tutabilir?” sorusunu soruyordum (Mezmur 119: 9). Dua, kendini nefsine hakim olma veya dini ibadetler gibi dini ayinleri daha çok denedim bu mücadeleyi gerçekten ortadan sonlandırmadılar.

Süleyman’ın Bilgeliği

Bu süre zarfında içimde ve çevremde gördüğüm bu huzursuzluk nedeniyle Süleyman’ın yazıları bende derin bir etki yarattı. Davut’un oğlu olan Süleyman, bilgeliğiyle ünlü eski bir İsrail kralıydı ve benim yaşadığım huzursuzluğu anlattığı Zebur’un bir parçası olan birkaç kitap yazdı. Şöyle yazmıştır:

Kendi kendime, “Gel, zevki tat. İyi mi, değil mi, gör” dedim. Ama gördüm ki, o da boş. Gülmeye, “Delilik”, zevke, “Ne işe yarar?” dedim. İnsanların göklerin altında geçirdiği birkaç günlük ömürleri boyunca, yapacakları iyi bir şey olup olmadığını görünceye dek, bilgeliğimin önderliğinde, bedenimi şarapla nasıl canlandırayım, akılsızlığı nasıl ele alayım diye düşündüm durdum.
Büyük işlere girdim. Kendime evler inşa ettim, bağlar diktim. Bahçeler, parklar yaptım, oralara türlü türlü meyve ağaçları diktim. Dal budak salan orman ağaçlarını sulamak için havuzlar yaptım. Kadın, erkek köleler satın aldım; evimde doğan kölelerim de vardı. Ayrıca benden önce Yeruşalim’de yaşayan herkesten çok sığıra, davara sahip oldum. Altın, gümüş biriktirdim; kralların, illerin hazinelerini topladım. Kadın, erkek şarkıcılar ve erkeklerin özlemi olan bir harem edindim. Böylece büyük üne kavuştum, benden önce Yeruşalim’de yaşayanların hepsini aştım. Bilgeliğimden de bir şey yitirmedim.Gözümün dilediği hiçbir şeyi kendimden esirgemedim.Gönlümü hiçbir zevkten alıkoymadım.Yaptığım her işten zevk aldı gönlüm.Bütün emeğimin ödülü bu oldu.

Vaiz 2:1-10

Zenginlikler, şöhret, bilgi, projeler, eşler, zevk, krallık, statü … Süleyman her şeye sahipti ve zamanındaki veya bizim zamanımızdaki insanlardan çok daha fazlasına. Onun herkesten çok tatmin olacağını düşünürdünüz. Ama şu sonuca vardı:

 Yaptığım bütün işlere,

Çektiğim bütün emeklere bakınca,

Gördüm ki, hepsi boş ve rüzgarı kovalamaya kalkışmakmış.

Güneşin altında hiçbir kazanç yokmuş.

Sonra bilgelik, delilik, akılsızlık nedir diye baktım;

Çünkü kralın yerine geçecek kişi

Zaten yapılanın ötesinde ne yapabilir ki?

Işığın karanlıktan üstün olduğu gibi

Bilgeliğin de akılsızlıktan üstün olduğunu gördüm.

Bilge nereye gittiğini görür,

Ama akılsız karanlıkta yürür.

İkisinin de aynı sonu paylaştığını gördüm.

“Akılsızın başına gelen, benim de başıma gelecek”

Dedim kendi kendime, “Öyleyse kazancım ne bilgelikten?”

“Bu da boş” dedim içimden.

Çünkü akılsız gibi, bilge de uzun süre anılmaz,

Gelecekte ikisi de unutulur.

Nitekim bilge de akılsız gibi ölür!

Böylece hayattan nefret ettim.

Çünkü güneşin altında yapılan iş çetindi bence.

Her şey boş ve rüzgarı kovalamaya kalkışmakmış.

Güneşin altında harcadığım bütün emekten nefret ettim. Çünkü her şeyi benden sonra gelecek olana bırakmak zorundayım. Kim bilir, bilge mi olacak, akılsız mı? Güneşin altında bilgeliğimi kullanarak harcadığım bütün emek üzerinde saltanat sürecek. Bu da boş. Bu yüzden güneşin altında harcadığım onca emeğe üzülmeye başladım. Çünkü biri bilgelik, bilgi ve beceriyle çalışır, sonunda her şeyini hiç emek vermemiş başka birine bırakmak zorunda kalır. Bu da boş ve büyük bir hüsrandır. Çünkü ne kazancı var adamın, güneşin altında harcadığı bunca emekten, bunca kafa yormaktan? Günler boyunca çektiği zahmet acı ve dert doğurur. Gece bile içi rahat etmez. Bu da boş.

Vaiz 2:11-23

Ölüm, Din ve Adaletsizlik – ‘Güneşin Altındaki’ Yaşamın Değişmezleri

Tüm bu sorunların yanı sıra hayatın başka bir yönünden de rahatsız oldum. Bu Süleyman’ı da rahatsız etmişti.

Çünkü insanların başına gelen hayvanların da başına geliyor. Aynı sonu paylaşıyorlar. Biri nasıl ölüyorsa, öbürü de öyle ölüyor. Hepsi aynı soluğu taşıyor. İnsanın hayvandan üstünlüğü yoktur. Çünkü her şey boş. İkisi de aynı yere gidiyor; topraktan gelmiş, toprağa dönüyor. Kim biliyor insan ruhunun yukarıya çıktığını, hayvan ruhunun aşağıya, yeraltına indiğini?

Vaiz 3:19-21

Herkesin başına aynı şey geliyor. Doğrunun, iyinin, kötünün, temizin, kirlinin, kurban sunanla sunmayanın başına gelen şey aynı.

İyi insana ne oluyorsa, günahlıya da oluyor;

Ant içene ne oluyorsa, ant içmekten korkana da aynısı oluyor.

Güneşin altında yapılan işlerin tümünün kötü yanı şu ki, herkesin başına aynı şey geliyor. Üstelik insanların içi kötülük doludur, yaşadıkları sürece içlerinde delilik vardır. Ardından ölüp gidiyorlar. Yaşayanlar arasındaki herkes için umut vardır. Evet, sağ köpek ölü aslandan iyidir!

Çünkü yaşayanlar öleceğini biliyor,

Ama ölüler hiçbir şey bilmiyor.

Onlar için artık ödül yoktur,

Anıları bile unutulmuştur.

Vaiz 9:2-5

Dindar bir ailede büyüdüm ve de dindar bir ülke olan Cezayir’de yaşıyordum. Cevap din olabilir miydi? Ancak dinin genellikle yüzeysel olduğunu ve yalnızca dış ibadetlerden ibaret olduğunu ama yüreğimize dokunmadığını keşfettim. Tanrı nezdinde yeterince ‘erdem’ kazanmak için dua ve kiliseye (veya camiye) gitmek gibi kaç tane dini ayin yapılması gerekir? Dini ahlaki bir hayat yaşamaya çalışmak çok yorucuydu, kim sürekli günahtan kaçınma gücüne sahipti? Ne kadar kaçınmam gerekiyordu? Tanrı benden gerçekten ne bekliyordu? Dini yükümlülükler külfetli olabilir.

Eğer gerçekten Tanrı sorumluysa, neden bu kadar kötü bir iş yapıyor? diye kendime sordum. Dünyada yaşanan adaletsizlik, yolsuzluk ve zulmü görmek için çok fazla etrafa bakmaz gerekmez. Süleyman’ın 3000 yıl önce farkına vardığından, bu sadece son zamanlarda yaşanan bir olay değil. Söyle demiştir:

Vaiz 3:16; 4:1-3

Süleyman için, bizim için de açıkça görüldüğü gibi; “güneşin altındaki” yaşam, baskı, adaletsizlik ve kötülükle işaretlenmiştir. Bu neden böyle? Herhangi bir çözüm var mı? Ve sonra hayat ölümle biter. Ölüm tamamen nihaidir ve hayatlarımıza mutlak hakimdir. Süleyman’ın yazdığı gibi, iyi ya da kötü, dindar ya da değil, tüm insanların kaderidir. Ölümle yakından bağlantılı olan sonsuzluk sorunuydu. Cennete mi giderim yoksa (daha endişe veren) ebedi yargı yerine mi yani Cehennem?

Zamansız Edebiyatta Arama Yapmak

Hayatta kalıcı bir doyum sağlama sorunları, dini ibadetlerin yükü, tüm insanlık tarihini rahatsız eden baskı ve adaletsizlik, ayrıca ölümün kesinliği ve sonrasında olacakların kavranması düşünceleri içimde köpürdü. Lisedeyken sevdiğimiz yüz edebiyat parçasını (şiirler, şarkılar, kısa öyküler vb.) derleme ödevi verilmişti. Okulda yaptığım en ödüllendirici projelerden biriydi. Koleksiyonumun çoğu bu sorunlardan biriyle ilgiliydi. Aynı sorunlarla boğuşan birçok kişiyi “tanışıp” onları dinlememi sağladı. Ve her tür çağdan, eğitim geçmişinden, yaşam tarzı felsefelerinden ve türlerinden olanlarla tanıştım.

Ayrıca İncil’de İsa’nın bazı sözlerine de yer verdim. İsa’nın seküler edebiyata kıyasla öğretileri şöyle:

“… Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim.”

Yuhanna 10:10

Bana öyle geldi ki, belki, burada Süleyman’ın, bu yazarların ve benim sorduğumuz bu sorulara gerçekten de bir cevap vardı. Ne de olsa, İncil (o zamana kadar az çok anlamsız dini bir kelime idi) kelimenin tam anlamıyla ‘iyi haber’ anlamına geliyordu. İncil gerçekten iyi bir haber miydi? Güvenilir miydi yoksa bozuk muydu? Bu sorular içimde büyüdü.

Unutulmaz Bir Karşılaşma

O yılın ilerleyen zamanlarında bazı arkadaşlarımla İsviçre’de bir kayak gezisine çıktık. Kayak yapmakla ve gençlik enerjisiyle geçen harika bir günün ardından, akşamları barlara giderdik. Bu barlarda dans eder, kızlarla tanışır ve gecenin geç saatlerine kadar eğlenirdik.

İsviçre’deki kayak merkezleri dağların tepesinde konumlandırılmıştır. Gece geç saatte odama gitmek için dans salonlarından birinden çıktığımı çok net hatırlıyorum. Ama nedense durdum ve yıldızlara baktım. Çok karanlık olduğu için (insan yapımı çok az “ışık kirliliğinin” olduğu bir dağdaydım) tüm yıldızların ihtişamını ve görkemini görebildim. Aslında nefesim kesilmişti ve tek yapabildiğim orada durup huşu içinde onlara bakmaktı. Aklıma Zebur’dan bir ayet geldi, “Gökler Tanrı’nın görkemini ilan eder…”

Mezmur 19: 1

In gazing at the majesty of the starry universe in the very dark night it was like I could in a very small way see the majesty of Allah.  And in the quietness of that moment I knew that I had a choice.  I could submit to Him or I could continue in the way I was going, having some form of godliness but denying its power on all my life.  So I fell on my knees and bowed my head to the ground in the stillness of that black night and prayed to the effect, “You are Lord.  I submit to you. There is so much I do not understand.  Please lead me in your Straight Path”.  I stayed with my head bowed to the ground in submission admitting that I had sins in my life and asking for guidance.  No other human was with me in these minutes.  It was only me and Allah with the star-filled background around 2 AM outside a ski resort in Switzerland.  It was an encounter I will never forget and even in trying to recount it words fall short.

Çok karanlık olan bu gecede yıldızlı evrenin ihtişamına bakarken, Allah’ın ihtişamının çok küçük bir parçasını görebiliyor gibiydim. Ve o anın sessizliğinde bir seçeneğim olduğunu biliyordum. Ya O’na boyun eğebilirdim ya da bir çeşit tanrısallığa sahip olmakla birlikte, tüm yaşamım üzerindeki gücünü inkar ederek devam edebilirdim. Bu yüzden dizlerimin üzerine çöktüm ve o kara gecenin dinginliğinde başımı yere eğdim ve sonuç için dua ettim, “Sen Efendimsin. Sana boyun eğiyorum. Anlamadığım çok şey var. Lütfen beni Düz Yolda yönlendir”. Hayatımda günahlarım olduğunu kabul ederek ve rehberlik isteyerek başımı yere eğmiş vaziyette kaldım. Bu dakikalarda yanımda başka kimse yoktu. İsviçre’deki bir kayak merkezinin dışında gece saat 2 civarında yıldızlarla dolu bir arka plana sahip olan sadece Allah ve ben vardık. Asla unutamayacağım bir karşılaşmaydı ve anlatmaya çalışırken bile kelimeler yetersiz kalıyor.

Bu, yolculuğumda önemli bir adımdı. Bazı cevaplar almak istediğim bir noktadayken O’nun seçimine boyun eğdim. Sonra araştırdıkça ve öğrendiklerime itaat ettikçe cevaplar bana gelmeye başladı. Bu web sitesinde bulunanların çoğu, o geceden beri öğrendiklerimdir. Kişi bu tür bir yolculuğa başladığında asla tam olarak o noktaya gelmeyeceğine dair çok gerçek bir his vardır, ancak İncil’in hayatımda sorduğum bu konulara cevaplar verdiğini öğrendim ve deneyimledim. Esas amacı aslında tam bir yaşam, ölüm, sonsuzluk, özgürlük ve aile ilişkilerimizde sevgi, utanç, suçluluk, korku ve affetme gibi pratik endişeler gibi konulara yöneliktir. İncil’in iddiası, hayatlarımızı üzerine inşa edebileceğimiz bir temel olduğu yönündedir. İncil’in verdiği cevaplardan hoşlanmayabilir veya onları tam olarak anlayabilirsiniz, ancak bu mesaj İsa Mesih’in şahsında ve Allah’tan geldiğine göre, bundan habersiz kalmak aptallık olur.

İncil’i düşünmek için zaman ayırırsanız, aynı şeyi bulabilirsiniz.

Selamınaleyküm.  Bu site, Müjde olarak da bilinen İncil hakkındadır. İncil kelimenin tam anlamıyla ‘İyi Haber’ anlamına gelir ve bu Haber kesinlikle hayatınızı zaten etkilemiş olan bir mesajdır. Roma İmparatorluğu’nun zirvesinde bu İyi Haber, Avrupa, Orta Doğu, Asya ve Afrika dünyasında devrim yaratmıştır. Bu Haber, o günün dünyasını o kadar değiştirmiştir ki, bilsek de bilmesek de, bugün bile hayatımız bu Haberden radikal bir şekilde etkilenmiştir. İncil, kitapların, boşluklarla ayrılmış sözcüklerin, noktalama işaretlerinin, büyük ve küçük harflerin yaratılmasına, üniversitelerin, hastanelerin ve hatta yetimhanelerin ilk kez iyi haberin toplumu nasıl etkilemesi gerektiğini anlayan insanlar tarafından kurulmasına yol açmıştır. Bu İyi Haber, İncil’in etkisi onu barışçıl yollarla değiştirene kadar, günümüzdeki diktatörlerle aynı demir yumruk ve yozlaşma ile hüküm süren Roma İmparatorlarının kanlı ellerinde tutulan tüm dünya toplumunun özgürleşmesine yol açmıştır.

Hz. Muhammed (SAV) Kuran’ı indirdiğinde, İncil’den tam bir saygıyla söz etmiştir Bu sitedeki çeşitli makalelerde göreceğimiz gibi, kendisi ve arkadaşları daha önceki Kitaplara (Tevrat, Zebur ve İncil) şerefle atıfta bulundular. Ve eğer Hz. Muhammed (SAV) örneğine uyulacaksa, aynı zamanda bu aynı Kitaplara da aşina olunması gerekmez mi?

Bugün işler değişmiştir. İncil (veya Müjde) kelimesi genellikle aklımıza iyi haberler getirmez. Birçoğu bunu Hristiyanlıkla veya Batı ile ilişkilendirir. Ve bu doğru değildir , Allah’a (Tanrı) inanan herkes içindir ve Batı’dan değil Ortadoğu’dan doğmuştur.

İnsanlar İncil’e karşı değillerdir, ama mantıklı bulmazlar. Günümüzde, İncil’in daha sonraki vahiy ile değiştirilip değiştirilmediğini merak ediyoruz. Diğer zamanlarda onun bozulup bozulmadığını merak ederiz. Meşgul hayatlarımızda, bu İyi Haberin neyle ilgili olduğunu tam olarak düşünecek vaktimiz olmadı. Dolayısıyla Kitapları (İncil dahil) inceleme fırsatı Yahudiler, Müslümanlar ve hatta Hristiyanların çoğu tarafından kaçırılıyor.

İşte bu yüzden bu siteyi bir araya getirdik – bize, belki de ilk defa, İncil’in mesajının neden ‘İyi Haber’ olduğunu anlama fırsatı vermek için… Bu site aynı zamanda hepimizin İncil hakkında sahip olduğu soruları düşünme fırsatı verecek. Eğer buraya ilk gelişiniz ise, İncil’in benim için nasıl etkili hale geldiğine dair hikayemi paylaştığım Hakkımda kısmı ile başlayabilirsiniz. İnşallah göz atarsınız, değerlendirmek için zaman ayırır ve İncil’in Müjdesini düşünerek maceraya atılırsınız.

Bu site İncil – Müjde hakkındadır. Fakat Hristiyanlık hakkında DEĞİLDİR. Bu ayrım önemlidir.

Hakkımda kısmında anlattığım gibi hayatımı değiştiren ve ilgimi çeken şey, Peygamberlerin açıkladığı İncil olmuştur. Hristiyanlık beni hiçbir zaman aynı şekilde etkilemedi ve bu nedenle hiçbir zaman İncil’in yaptığı gibi ilgimi arttırmadı. Sadece bana dokunan şeyler hakkında yazabildiğim için, bu siteyi yalnızca Peygamberlerin açıkladığı İncil (ve Tevrat ve Zebur – Kutsal Kitap’ın kitapları) ile sınırlıyorum. Hristiyanlığı tartışan, bazıları iyi ve diğerleri o kadar da iyi olmayan birçok web sitesi vardır ve eğer bu sizin özel ilgi alanınıza giriyorsa, Google’da “Hristiyanlık” kelimesini aratmayı ve bu bağlantıları takip etmenizi öneriyorum.

Öyleyse ikisi arasındaki fark nedir? Bunu Arap olmakla Müslüman olmak arasındaki ayrıma benzer düşünebilirsiniz. Batılıların çoğu bu ikisinin aynı olduğunu düşünür, yani tüm Araplar Müslüman ve tüm Müslümanlar Arap’tır gibi. Elbette ikisi arasında muazzam bir örtüşme ve etki vardır. Arap kültürü ve gelenekleri, İslam’dan büyük ölçüde etkilenmiştir ve Hz. Muhammed (SAV) ve arkadaşları Arap olduklarından, Arap aleminin İslam’ı doğurduğu ve beslediği de doğrudur. Bu yüzden Kur’an çoğunlukla Arapça okunur ve anlaşılır. Ancak Arap olmayan pek çok Müslüman ve Müslüman olmayan pek çok Arap vardır. Birbirleri üzerinde örtüşme ve etki olduğu doğrudur ama bunlar aynı değildir.

Yani İncil ve Hristiyanlık için de geçerlidir. Hristiyanlıkta İncil’in parçası olmayan pek çok şey, inanç ve uygulama vardır. Örneğin, iyi bilinen Paskalya ve Noel kutlamaları vardır. Muhtemelen Hristiyanlığın en çok bilinen temsilleridirler. Bu bayramlar, İncil’deki ana peygamber olan Hz. İsa Mesih’in A.S. doğumunun ve vefatının anısına yapılır. Ancak İncil’in mesajının veya Kutsal Kitap kitaplarının hiçbir yerinde, bu kutlamalarla ilgili herhangi bir referans veya emir (veya herhangi bir şey) bulamayız. Bu özel günleri kutlamaktan zevk alıyorum ama aynı zamanda İncil’e ilgi duymayan birçok arkadaşım da bu günleri kutlamaktan zevk alıyor. Aslında, farklı Hristiyan mezheplerinin bu özel günleri kutladıkları yılın farklı günleri vardır. Başka bir örnek olarak İncil, İsa Mesih’in (A.S.) öğrencilerini “Esenlik sizinle olsun” (yani Selamınaleyküm) ile karşıladığını kaydeder, ancak bugün Hristiyanlar bu selamlamayı kullanmaz.

Haftanın o ilk günü akşam olunca, öğrencilerin Yahudi yetkililerden korkusu nedeniyle bulundukları yerin kapıları kapalıyken İsa geldi, ortalarında durup, “Size esenlik olsun!” dedi.  

Yuhanna 20:19

İster kutlamalarda, kiliselerde, imgelerde (kiliselerdeki heykeller gibi) olsun, Hristiyanlığın bir parçası haline gelen İncil’in ortaya çıkmasından sonra gelişen pek çok iyi ve kötü vardır.

İkisi arasında örtüşme olsa da aynı değillerdir. Aslında, tüm İncil’de ‘Hristiyan’ kelimesi sadece üç kez geçmektedir ve ilk kez ortaya çıktığı zaman, o günün putperestlerinin bu kelimeyi İsa Mesih’in ‘öğrencileri’ için bir isim olarak icat ettiklerini gösterir.

Sonra Barnaba, Saul’u aramak için Tarsus’a gitti. Onu bulunca da Antakya’ya getirdi. Böylece Barnaba’yla Saul bir yıl boyunca oradaki inanlılar topluluğuyla bir araya gelerek büyük bir kitleyi eğittiler. Öğrencilere ilk kez Antakya’da Mesihçiler adı verildi.

Elçilerin İşleri 11:25-26

Antakya halkı o dönemde birçok tanrıya taptığı için İsa’nın öğrencileri İsa’nın öğretisini takip ettiklerinden bu insanlar tarafından “Hristiyan” olarak adlandırıldılar. İncil’i tanımlamak için yaygın olarak kullanılan Tevrat, Zebur ve İncil’deki (Kutsal Kitap) terimler ve kavramlar “Yol” ve “Doğru Yol” dur; ve İncil’i takip edenlere “İnananlar”, “Öğrenciler”, “Yolun Takipçileri”, “Tanrı’nın doğruluğuna teslim olanlar” denir.

Herkesin İncil’i anlama fırsatına sahip olması gerektiğine inanıyorum. İncil ve İslam arasında o kadar çok ortak tarih ve temel vardır ki, çoğu anlaşmazlık öncelikle yanlış anlamalardan kaynaklanır. Bu yüzden arkadaşlarım ve ben bu web sitesini başlattık. İnşallah Allah, inananların Peygamberlerin söylediği her şeyi daha iyi anlamalarına yardımcı olacaktır. İsa Mesih’in (A.S.) uzun zaman önce Düz Yolun gücü hakkında öğrettiği gibi, hayatları sessiz ama önemli şekilde değiştirmeye devam edecektir.

İncil’in Hz. İsa Mesih (A.S.) tarafından getirildiğini ve Allah’tan korkanların peygamberlerin söylediklerini anlaması gerektiğini bildiğimiz için, Hristiyanlık tartışmalarını başka yerlere ve diğer insanlara bırakıyoruz. İncil, Hristiyanlığın zorlukları olmadan anlaşılmayı hak ediyor. Sanırım, benim fark ettiğim gibi, sadece bu temelde yeterince ilginç ve zorlayıcı olacağını göreceksiniz.

Kutsal Kitap’ın Tevrat, Zebur & İncil kitaplarının bozulmadığı ile ilgili Kur’an’ın ne söylediğini görmüştük. Kur’an İncil’in takipçilerinin Muhammed Peygamber (SAV) döneminde, yani yaklaşık M.S. 600 yıllarında, Allah’tan aldıkları mesaja sahip olduklarını açıkça belirtir yani bu tarihten önce bozulmamıştı. Kur’an İncil’deki gerçek mesajın şunlar olduğunu belirtir;Allah’ın Sözleri veSözlerinindeğiştirilemeyeceğini.Bu ifadelerin her ikisi de doğru olduğundan, insanların Kutsal Kitap’ın (Tevrat, Zebur ve İncil = Kutsal Kitap) sözlerini değiştirmelerinin imkansız olduğu anlamına gelir.

Muhammed Peygamber (SAV) ve Kutsal Kitap

Burada hadislerin ve sünnetin bu konu hakkında söylediklerine bakıyoruz. Hadislerin, Muhammed Peygamber (SAV) zamanında, Tevrat ve İncil’in varlığı ve kullanımını nasıl doğruladıklarına dikkat edin.

“Khadija [karısı] daha sonra, İslam öncesi dönemde Hıristiyan olan ve İbranice harflerle yazı yazmak için kullanılan kuzen Waraqa’ya [Peygamber – PBUH] eşlik etti. Allah’ın yazmasını istediği kadar İbranice İncil’den yazardı. ”El-Buhari Cilt 1, Kitap 1, Sayı 3

Narrated Abu Huraira: ..The people of the Scripture used to read the Torah in Hebrew and explain it to the Muslims in Arabic. Then Allah’s Apostle said, “Do not believe the people of the Scripture, and do not disbelieve them, but say, ‘We believe in Allah and whatever has been revealed…’  Al-Bukhari Vol 9, Book 93, No. 632

Yahudiler Allah’ın Havarisine geldiler ve aralarından bir erkek ve bir kadının yasadışı cinsel ilişki kurduğunu söylediler. Allah’ın Elçisi onlara, “Tevrat’ta Ar-Rajm’ın (taşlanarak) hukuki cezası hakkında ne buluyorsunuz?” Diye cevap verdiler. yalan söylüyorlar; Tevrat Rajm düzenini içerir. ”… Orada Rajm Ayeti yazılmıştır. Dediler ki, “Muhammed doğruyu söyledi; Tevrat’ın Rajm ayeti vardır. Al-Bukhari Vol. 4, Kitap 56, No. 829:

Anlatılan Abdullah İbn Umar: .. Bir Yahudi grubu geldi ve Allah’ın Elçisi’ni (PBUH) Quff’e davet etti. … Dediler ki: ‘Adamlarımızdan biri olan AbulQasim bir kadınla zina yaptı; bu yüzden onlara karşı yargıyı telaffuz edin ”. Üzerine oturan Allah’ın Elçisi (PBUH) için bir yastık yerleştirdiler ve “Tevrat’ı getirin” dediler. Sonra getirildi. Daha sonra yastığı altından çekti ve Tevrat’ı üzerine “Seni sana ve sana ifşa eden O’na inandım” diyerek yerleştirdi. Sunan Abu Dawud Kitap 38, No. 4434:

Anlatılan AbuHurayrah: Allah’ın Elçisi (PBUH) şöyle dedi: Güneşin doğduğu en iyi gün Cuma; üzerinde Adam yaratıldı,…. Ka’b dedi ki: Bu her yıl bir gün. Ben de dedim ki: Her Cuma. Kaâb Tevrat’ı okudu ve şöyle dedi: Allah’ın Elçisi (PBUH) gerçeği söyledi. Ebu Davud Kitabı 3, Sayı 1041

Bunlar, Hz. Muhammed’in (SAV) zamanında, İncil’e karşı tavrını anlatan, karşı gelinmez hadislerdir. İlk hadis bize, ilk çağrısını aldığında, İncil’in var olduğunu ve ulaşılır olduğunu bildirir. İkinci hadis bize, ilk Müslüman topluluğunda, Yahudilerin Tevrat’ı İbranice okuduklarını söyler. Peygamber (SAV) onların metnine itiraz etmese de Arapça çevirilerine kayıtsız kalmıştı (ne kabul etmiş ne de inkar etmişti). Sonraki iki hadis bize Hz. Muhammed’in (SAV) karar tahkim etmek için Tevrat’ı kullandığını söyler. Son hadis bize, Tevrat’ın o gün olduğu gibi, Hz. Muhammed’in (SAV) insanın yaratılış günüyle ilgili bir beyanını doğrulamak için kullanıldığını bildirir (bir Cuma günüydü). Bu durumda, Tevrat Hz. Muhammed’in (SAV) öğretisini kontrol etmek için kullanılmıştır, bu yüzden de otantik olmuş olmalıdır. Bu hadislerin hiçbirinde Kutsal Kitap’ın metninin bozulmuş veya değiştirilmiş olarak kabul edildiğine dair bir ipucu görmüyoruz.

İncil’in ilk el yazmaları (Yeni Antlaşma)

Ben ilk Yeni Antlaşma (İncil) belgeleri hakkında bir kitaba sahibim. Kitap şöyle başlar:

“Bu kitap, Yeni Antlaşma metninin yaklaşık 2/3’ünü içeren…2. yüzyıldan 4. yüzyılın başlarına kadar olan süreci kapsayan (İ.S. 100-300)…Yeni Antlaşma’nın en eski 69 elyazmasını içerir.” (P. Comfort, ““The Text of the Earliest New Testament Greek Manuscripts – En Eski Yeni Ahit Yunanca El Yazmaları Metni”

Önsöz, sayfa 17. 2001

Bu el yazmaları, bazılarının İncil’in metnini değiştirmiş olabileceğini düşündükleri, Roma İmparatoru Konstantin’in (ms. 325) zamanından öncesine dayanmış oldukları için bu durum önemlidir. Konstantin bozmuş olsaydı, kendisinden önceki metinleri (elimizde oldukları için) kendisinden sonraki metinlerle karşılaştırarak anlardık. Fakat fark yoktur.

Benzer şekilde, bu el yazmaları ve diğer İncil kopyaları Hz. Muhammed’den (SAV) çok önce yapılmıştır. Bunlar ve diğer binlerce el yazması M.S. 600’den önce, dünyanın dört bir yanından gelir. M.S. 600 yılında Hz. Muhammed (SAV) İncil’i sahih olarak kullandığından, bugün Peygamber’in yaşamından yüzlerce yıl önce yapılmış birçok İncil kopyasına sahip olduğumuzdan ve bunlar bugünün İncil’iyle aynı olduğundan, Kutsal Kitap kesinlikle değişmemiştir.

Hristiyanların bu metinleri değiştirmiş olmaları fikri anlamsızdır. Dört bir yana dağılmış insanların yapılacak değişiklikler üzerinde anlaşmaları mümkün olmazdı. Arabistan’da değişiklik yapmış olsalar bile, onların kopyaları ile kardeşlerinin kopyaları arasındaki fark, diyelim ki Suriye ve Avrupa’da, belli olurdu. Fakat el yazmaları kopyalarının tümü dünyada ve eskiden beri aynıdır. Kur’an ve hadisler M.S. 600’lü yıllarda var olduğu gibi İncil metnini açıkça desteklediğinden ve Kutsal Kitap bu zamandan çok önce gelen el yazmalarına dayandığı için, bugünün İncil’i bozulmamıştır. Aşağıdaki zaman çizelgesi, M.S. 600’e dayanan Kutsal Kitap’ın metin temelini göstererek bunu resmeder.

Tevrat ve Zebur’un en eski el yazmaları çok daha öncesine dayanır. Ölü Deniz Parşömenleri (Dead Sea Scrolls) olarak da bilinen parşömen koleksiyonları, 1948 yılında Ölü Deniz’de bulunmuştur. Bu parşömenler bütün Tevrat ve Zebur’u oluşturur ve tarihleri M.Ö. 200-100 yıllarıdır. Bu da hem İsa Mesih (AS) hem de Hz. Muhammed’den (SAV) önce bile Tevrat kopyalarına sahip olduğumuz anlamına gelir. Her ikisi de Tevrat ve Zebur’u alenen kullandıkları ve onayladıkları için, peygamberlerin bu ilk kitaplarının bozulmamış olduğuna dair güvencemiz vardır. Kutsal Kitap’ın tüm bu güvenilirliğini (veya değişmezliğini) bilimsel bir bakış açısından araştırdığım makalemi okumak için tıklayın. (here)

Hadislerde Hz. Muhammed (SAV)’in ifadesi, İncil’in el yazmalarının arka plan bilgisi ile birlikte, Kuran’daki ifadelerle aynı sonuca işaret eder – İncil’in metni bozulmamıştır veya değiştirilmemiştir.

Manuscripts of Today's Bible (al kitab) - from long ago

Günümüzdeki Kutsal Kitap’ın El Yazmaları – çok öncesinden

İsmail’e olanlar hakkında çok fazla kafa karışıklığı var. 3500 yıl önce Hz. Musa (PBUH) tarafından yazılmış olan Taurat, bunun bizim için netleşmesine yardımcı olur. Allah, İbrahim’e (PBUH), onu kutsayacağı ve soylarını deniz kıyısındaki kum kadar yapacaklarını söylemişti (buraya bakınız). İbrahim (PBUH) nihayet iki karısı tarafından iki oğlu aldı, ancak aralarındaki bir rekabet onu Hagar ve İsmail’i göndermeye zorladı. Bu rekabet iki aşamada gerçekleşti. İlk aşama İsmail’in doğumundan sonra ve İshak’ın doğumundan önce gerçekleşti. İşte Taurat’ın bu rekabet hakkında söylediği ve Allah’ın Hagar’ı nasıl koruduğu, ona göründüğü ve İsmail’e (PBUH) nimetini verdiği.


Hagar ve İsmail – Yaratılış 16


Şimdi, Abram’ın karısı Sarai, çocuğunu doğramadı. Ancak Hagar adında bir Mısır kölesi vardı; 2 böylece Avram’a, “RAB beni çocuk sahibi olmaktan alıkoydu. Git, kölemle uyu; belki onun aracılığıyla bir aile kurabilirim. ”

Avram, Sarai’nin söylediklerini kabul etti. 3 Böylece Avram on yıl Kanada’da yaşadıktan sonra, Sarai karısı Mısır kölesi Hagar’ı aldı ve karısı olarak kocasına verdi. 4 Hagar’la yattı ve gebe kaldı.

Hamile olduğunu bildiği zaman, metresini küçümsemeye başladı. 5 Sonra Sarai Avram’a, “Acı çektiğim yanlışlıktan siz sorumlusunuz. Kölemi kollarına koydum ve şimdi hamile olduğunu bildiği için benden nefret ediyor. RAB, aramızda kalsın yargılayabilir.

6 “Kölen senin ellerinde,” dedi Abram. “En iyi ne istersen onu yap.” Sonra Sarai Hagar’a kötü davrandı; bu yüzden ondan kaçtı.
7 RAB’bin meleği, çölde bir bahar yakınında Hagar’ı buldu; Shur’a giden yolun yanındaki bahardı. 8 “Sarai’nin kölesi olan Hagar, nereden geldin ve nereye gidiyorsun?” Dedi.
“Metresim Sarai’den kaçıyorum” diye yanıtladı.
9 Sonra RAB’bin meleği ona “Metresine geri dön ve ona boyun eğ.” Dedi. 10 Melek, “Torunlarını saymak için çok fazla olacakları kadar yükseltirim.”
11 RAB’bin meleği de ona şöyle dedi: “Artık hamilesin ve bir oğlun doğumunu yapacaksın. RAB senin sefaletini duyduğundan, İsmail ismini vermelisin. 12 Adamın vahşi bir eşeği olacak; Elleri herkese ve herkesin kendisine karşı eli olacak ve tüm kardeşlerine karşı düşmanlık içinde yaşayacak. ”
13 Bu ismi onunla konuşan RABB’a verdi: “Beni gören Tanrı sensin” dedi, “Şimdi beni gören Gören’i gördüm” dedi. 14 Bu yüzden kuyunun Beer Lahai Roi olarak adlandırılmasının nedeni ; Kadesh ve Bered arasında, hala orada.
15 Böylece Hagar, Abram’a bir oğul verdi ve Abram, oğlu olan İsmail’e ismini verdi. 16 Avram seksen altı yaşındayken, Hagar onu İsmail’e teslim ettiğinde.
RAB ile konuştuğundan beri Hagar’ın bir peygamber olduğunu görüyoruz. Ona oğlunun isminin İsmail olduğunu söyledi ve İsmail’in count saymak için çok fazla olacağı ’sözü verdi. Böylece bu karşılaşma ve vaat ile metresine geri döndü ve rekabet durdu.


Rekabet Büyüyor


Ancak Isaac 14 yıl sonra Sarai olarak doğduğunda, rekabet yeniden başladı. Taurat’ta bunun nasıl olduğunu okuduk.
Genesis 21: 8-21
8 Çocuk [yani. İshak] büyüdü ve sütten kesildi ve İshak günü kılındığında İbrahim çok büyük bir şölen düzenledi. 9 Ancak Sarah, Mısırlı Hagar’ın İbrahim’e bıktığını söyleyen oğlu alay etti, 10 ve İbrahim’e dedi ki: “O köle kadınından ve oğlundan kurtulun, çünkü o kadının oğlu, mirasta asla oğlum Isaac’la miras paylaşmaz .”
11 Mesele, İbrahim’i büyük bir sıkıntıya soktu çünkü oğluyla ilgileniyordu. 12 Fakat Tanrı ona şöyle dedi: “Oğlan ve köle kadınınız için bu kadar sıkıntılı olmayın. Sarah’ın size söylediklerini dinleyin, çünkü İshak sayesinde çocuğunuzun hesaba katılması gerekir. 13 Kölenin oğlunu da bir ulus haline getireceğim, çünkü o sizin çocuğunuzdur. ”
14 Ertesi sabah erken saatlerde İbrahim biraz yiyecek ve su aldı ve onları Hagar’a verdi. Onları omuzlarına koydu ve sonra oğlanla yolladı. Yoluna devam etti ve Beerşeba Çölü’nde gezindi.
15 Derideki su gittiğinde, çocuğu çalılardan birinin altına koydu. 16 Sonra gidip bir yayla oturdu ve “Çocuğun ölmesini izleyemem” diye düşündü. Orada otururken hıçkırarak ağlamaya başladı.
17 Tanrı, oğlanın ağladığını duydu ve Tanrı’nın meleği Hagar’a cennetten çağırdı ve ona “Sorun nedir Hagar? Korkma; Tanrı, çocuğun orada yatarken ağladığını duymuştur. 18 Çocuğu yukarı kaldırın ve elinizle alın, çünkü onu büyük bir ulus haline getireceğim. ”
19 Sonra Tanrı gözlerini açtı ve bir miktar su gördü. Böylece cildi suyla doldurdu ve çocuğa bir içki verdi.
20 Tanrı büyüdükçe oğlanla birlikteydi. Çölde yaşadı ve okçu oldu. 21 Paran Çölü’nde yaşarken, annesi onun için Mısır’dan bir eş aldı.
Sarah’nın (adı Sarai’den değiştirilmiş) Hagar ile aynı hanede yaşayamayacağını ve gönderilmesini talep ettiğini görüyoruz. th

6 “Kölen senin ellerinde,” dedi Abram. “En iyi ne istersen onu yap.” Sonra Sarai Hagar’a kötü davrandı; bu yüzden ondan kaçtı.
7 RAB’bin meleği, çölde bir bahar yakınında Hagar’ı buldu; Shur’a giden yolun yanındaki bahardı. 8 “Sarai’nin kölesi olan Hagar, nereden geldin ve nereye gidiyorsun?” Dedi.
“Metresim Sarai’den kaçıyorum” diye yanıtladı.
9 Sonra RAB’bin meleği ona “Metresine geri dön ve ona boyun eğ.” Dedi. 10 Melek, “Torunlarını saymak için çok fazla olacakları kadar yükseltirim.”
11 RAB’bin meleği de ona şöyle dedi: “Artık hamilesin ve bir oğlun doğumunu yapacaksın. RAB senin sefaletini duyduğundan, İsmail ismini vermelisin. 12 Adamın vahşi bir eşeği olacak; Elleri herkese ve herkesin kendisine karşı eli olacak ve tüm kardeşlerine karşı düşmanlık içinde yaşayacak. ”
13 Bu ismi onunla konuşan RABB’a verdi: “Beni gören Tanrı sensin” dedi, “Şimdi beni gören Gören’i gördüm” dedi. 14 Bu yüzden kuyunun Beer Lahai Roi olarak adlandırılmasının nedeni ; Kadesh ve Bered arasında, hala orada.
15 Böylece Hagar, Abram’a bir oğul verdi ve Abram, oğlu olan İsmail’e ismini verdi. 16 Avram seksen altı yaşındayken, Hagar onu İsmail’e teslim ettiğinde.
RAB ile konuştuğundan beri Hagar’ın bir peygamber olduğunu görüyoruz. Ona oğlunun isminin İsmail olduğunu söyledi ve İsmail’in count saymak için çok fazla olacağı ’sözü verdi. Böylece bu karşılaşma ve vaat ile metresine geri döndü ve rekabet durdu.
Rekabet Büyüyor
Ancak Isaac 14 yıl sonra Sarai olarak doğduğunda, rekabet yeniden başladı. Taurat’ta bunun nasıl olduğunu okuduk.
Genesis 21: 8-21
8 Çocuk [yani. İshak] büyüdü ve sütten kesildi ve İshak günü kılındığında İbrahim çok büyük bir şölen düzenledi. 9 Ancak Sarah, Mısırlı Hagar’ın İbrahim’e bıktığını söyleyen oğlu alay etti, 10 ve İbrahim’e dedi ki: “O köle kadınından ve oğlundan kurtulun, çünkü o kadının oğlu, mirasta asla oğlum Isaac’la miras paylaşmaz .”
11 Mesele, İbrahim’i büyük bir sıkıntıya soktu çünkü oğluyla ilgileniyordu. 12 Fakat Tanrı ona şöyle dedi: “Oğlan ve köle kadınınız için bu kadar sıkıntılı olmayın. Sarah’ın size söylediklerini dinleyin, çünkü İshak sayesinde çocuğunuzun hesaba katılması gerekir. 13 Kölenin oğlunu da bir ulus haline getireceğim, çünkü o sizin çocuğunuzdur. ”
14 Ertesi sabah erken saatlerde İbrahim biraz yiyecek ve su aldı ve onları Hagar’a verdi. Onları omuzlarına koydu ve sonra oğlanla yolladı. Yoluna devam etti ve Beerşeba Çölü’nde gezindi.
15 Derideki su gittiğinde, çocuğu çalılardan birinin altına koydu. 16 Sonra gidip bir yayla oturdu ve “Çocuğun ölmesini izleyemem” diye düşündü. Orada otururken hıçkırarak ağlamaya başladı.
17 Tanrı, oğlanın ağladığını duydu ve Tanrı’nın meleği Hagar’a cennetten çağırdı ve ona “Sorun nedir Hagar? Korkma; Tanrı, çocuğun orada yatarken ağladığını duymuştur. 18 Çocuğu yukarı kaldırın ve elinizle alın, çünkü onu büyük bir ulus haline getireceğim. ”
19 Sonra Tanrı gözlerini açtı ve bir miktar su gördü. Böylece cildi suyla doldurdu ve çocuğa bir içki verdi.
20 Tanrı büyüdükçe oğlanla birlikteydi. Çölde yaşadı ve okçu oldu. 21 Paran Çölü’nde yaşarken, annesi onun için Mısır’dan bir eş aldı.
Sarah’nın (adı Sarai’den değiştirilmiş) Hagar ile aynı hanede yaşayamayacağını ve gönderilmesini talep ettiğini görüyoruz.

Sarah’nın (adı Sarai’den değiştirilmiş) Hagar ile aynı hanede yaşayamayacağını ve gönderilmesini talep ettiğini görüyoruz. İbrahim (PBUH) isteksiz olmasına rağmen, Allah, Hagar ve İsmail’i (PBUH) kutsayacağına söz verdi. Gerçekten de onunla tekrar konuştu, çölde su görmek için gözlerini açtı ve İsmail’in (PBUH) ‘büyük bir ulus’ olacağına söz verdi.

Taurat, bu ulusun gelişiminde nasıl başladığını göstermeye devam ediyor. İbrahim’in ölümü sırasında İsmail (PBUH) hakkında okuduk.


İbrahim Genesis’in Ölümü 25: 8-18

    8 Sonra İbrahim sonunu soludu ve yaşlı, yaşlı ve yıllarca dolu bir yaşta öldü; ve halkına toplandı. 9 Oğulları İshak ve İsmail, onu Mamre yakınlarındaki Machpelah mağarasına, Ephron oğlu Zohar Hitit tarlasına, 10 alanı Abraham’ın Hititlerden satın aldığı tarlaya gömdü. Orada İbrahim eşi Sarah ile birlikte gömüldü. 11 İbrahim’in ölümünden sonra, Tanrı, daha sonra Beer Lahai Roi’nin yanında yaşayan oğlu İshak’ı kutsadı.

    İsmail’in Oğulları

    12 Bu, İbrahim’in kölesi olan Mısır’lı Hagar’ın, İbrahim’in kölesi olan İbrahim’in oğlu İsmail’in ailesinin soyundan geliyor.

    13 İsmail’in oğullarının isimleri, doğum sırasına göre sıralanmıştır: İsmail, Kedar, Adbeel, Mibsam, 14 Mishma, Dumah, Massa, 15 Hadad, Tema, Jetur, Naphish ve Kedemah’ın ilk doğanları. 16 Bunlar İsmail’in oğullarıydı ve on iki kabile yöneticisinin isimlerini yerleşim yerlerine ve kamplarına göre verdiler. 17 İsmail yüz otuz yedi yıl yaşadı. Sonuncusunu soludu ve öldü ve halkına toplandı. 18 Torunları, Ashur’a doğru giderken Mısır’ın doğu sınırına yakın Havilah’tan Şur’a kadar bölgeye yerleşti. Ve onlarla ilgili tüm kabilelere karşı düşmanlık içinde yaşadılar.

İsmail gerçekten çok uzun bir süre yaşadı ve oğullarının 12 kabile yöneticisi oldu. Allah vaat ettiği gibi onu kutsadı. Bu güne kadar Araplar, İsmail ile soylarını İbrahim’e kadar takip ediyorlar.